-
1 каменные работы
Турецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > каменные работы
-
2 stoneware
tas isi kap kacak -
3 rockwork
kaya isi, tas isi -
4 masonry
n. masonluk, duvarcılık* * *1. duvarcılık 2. masonluk* * *noun (stone(work): He was killed by falling masonry.) taş duvarcılık, taş işi -
5 تبديل
تَبْدِيل1. varyasyonAnlamı: çeşitleme, değişim2. kalpAnlamı: bir durumdan başka bir duruma çevirme, dönüştürme3. çevirimAnlamı: çevirme işi4. tadilAnlamı: değişiklik5. keşiklemeAnlamı: almaş, münavebe6. tadilatAnlamı: değişiklik7. münavebeAnlamı: nöbetleşme, kesikleşme8. deplasman9. hamle10. değişim11. keşikAnlamı: sıra, nöbet12. becayişAnlamı: yer değiştirme -
6 set
adj. kurulmuş, yapmacık, içten olmayan, sabit, değişmez, belirlenmiş, belirli, geleneksel, alışılmış, basmakalıp, kararlı, azimli, inatçı, dediğim dedik————————n. set, seri, dizi, takım, yemek takımı, sahne, topluluk, grup, zümre, durum, hal, eğilim, gidiş yönü, gidişat, batma, vaziyet, batış, fide, fidan, yuva (porsuk vb.), alıcı————————v. koymak; yerleştirmek, takmak, kurmak, hazırlamak; düzenlemek; ayarlamak, belirlemek; batmak (güneş), batmak; oturtmak; yapmak; kararlaştırmak; dizmek; dikmek, ekmek; şekil vermek; kuluçkaya yatırmak; kakma işi yapmak (taş); süslemek; yazmak, çizmek; saldırtmak, üzerine salmak; riske atmak, tehlikeye atmak; olgunlaşmak; yaptırmak; yerleşmek; katılaşmak, pıhtılaşmak, pekişmek; kesilmek (süt); oturmak; gelmek, esmek; avın yerini göstermek; kasılmak; meyve vermek* * *1. ayarla (v.) 2. kur (v.) 3. set (n.)* * *[set] 1. present participle - setting; verb1) (to put or place: She set the tray down on the table.) koymak2) (to put plates, knives, forks etc on (a table) for a meal: Please would you set the table for me?) kurmak, hazırlamak3) (to settle or arrange (a date, limit, price etc): It's difficult to set a price on a book when you don't know its value.) saptamak, kararlaştırmak4) (to give a person (a task etc) to do: The witch set the prince three tasks; The teacher set a test for her pupils; He should set the others a good example.) vermek5) (to cause to start doing something: His behaviour set people talking.) başlatmak6) ((of the sun etc) to disappear below the horizon: It gets cooler when the sun sets.) batmak7) (to become firm or solid: Has the concrete set?) katılaşmak8) (to adjust (eg a clock or its alarm) so that it is ready to perform its function: He set the alarm for 7.00 a.m.) ayarlamak, kurmak9) (to arrange (hair) in waves or curls.) saç yapmak, şekil vermek10) (to fix in the surface of something, eg jewels in a ring.) oturtmak, koymak11) (to put (broken bones) into the correct position for healing: They set his broken arm.) (kırık çıkığı) yerine koymak/oturtmak2. adjective1) (fixed or arranged previously: There is a set procedure for doing this.) belirli, değişmez2) ((often with on) ready, intending or determined (to do something): He is set on going.) kararlı, aklına koymuş3) (deliberate: He had the set intention of hurting her.) amaçlı4) (stiff; fixed: He had a set smile on his face.) sabit5) (not changing or developing: set ideas.) değişmez6) ((with with) having something set in it: a gold ring set with diamonds.)... ile donatılmış3. noun1) (a group of things used or belonging together: a set of carving tools; a complete set of (the novels of) Jane Austen.) set, takım2) (an apparatus for receiving radio or television signals: a television/radio set.) alıcı, cihaz3) (a group of people: the musical set.) topluluk4) (the process of setting hair: a shampoo and set.) saç yapma5) (scenery for a play or film: There was a very impressive set in the final act.) sahne, dekor6) (a group of six or more games in tennis: She won the first set and lost the next two.) set•- setting- setback
- set phrase
- set-square
- setting-lotion
- set-to
- set-up
- all set
- set about
- set someone against someone
- set against someone
- set someone against
- set against
- set aside
- set back
- set down
- set in
- set off
- set something or someone on someone
- set on someone
- set something or someone on
- set on
- set out
- set to
- set up
- set up camp
- set up house
- set up shop
- set upon -
7 stonework
duvarcı işi* * *noun (construction done in stone, especially the stone parts of a building.) taş işleme -
8 intaglio
n. oymalı taş, oyma, oyma işi* * *oyma -
9 rockwork
n. kaya işi, taş süsleme, kayalık -
10 rockwork
n. kaya işi, taş süsleme, kayalık -
11 دورة
دَوْرَة1. çevrimAnlamı: devir2. çevrinti3. devreAnlamı: dönem4. fazAnlamı: evre, safha5. turnuva6. turAnlamı: dolaşma7. zamanAnlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit8. hamle9. devirAnlamı: zaman parçası -
12 رجم
IرَجَمَtaşlamakAnlamı: taş atmakIIرَجْم1. taşlamaAnlamı: taşlamak işi2. meteor taşıAnlamı: gök taşı -
13 صوب
Iصَوْب1. kenarAnlamı: bir şeyin, bir yerin bitiş kısmı yakını, kıyı2. tarafAnlamı: altı yönden her biri3. yanAnlamı: ön, arka, alt ve üstün dışında kalan bölüm4. kıranAnlamı: kıyı, uç, kenar, çevre5. cihetAnlamı: yön, taraf, yan6. bucakAnlamı: kenar, köşe, yerIIصَوَّبَ1. nişanlamakAnlamı: bir hedefi vurmak için silâhı, taş vb. ye belli bir doğrultu vermek2. onamakAnlamı: bir işi doğru ve uygun bulmak3. düzeltmekAnlamı: düzgün duruma getirmek -
14 عارض
عارِض1. münavebeAnlamı: nöbetleşme, kesikleşme2. hamle3. keşikAnlamı: sıra, nöbet -
15 مناوبة
مُنَاوَبَة1. nöbetAnlamı: sıra, keşik2. münavebeAnlamı: nöbetleşme, kesikleşme3. keşiklemeAnlamı: almaş, münavebe4. deplasman5. keşikAnlamı: sıra, nöbet6. hamle -
16 نوبة
Iنَوْبَة1. münavebeAnlamı: nöbetleşme, kesikleşme2. keşiklemeAnlamı: almaş, münavebe3. nöbetAnlamı: sıra, keşik4. deplasman5. hamle6. keşikAnlamı: sıra, nöbetIIنُوبَة1. badire2. vardiyaAnlamı: gemide nöbet tutma3. felâketAnlamı: büyük zarar4. musibetAnlamı: sıkıntı veren şey5. afetAnlamı: doğanın sebep olduğu yıkım6. belâAnlamı: içinden çıkılması güç durum -
17 masonry
duvarcilik; duvarci isi; masonluk; tas
См. также в других словарях:
eski hamam eski tas — hiçbir şeyi değişmemiş, eski durumunda kalmış anlamında kullanılan bir söz Bereket versin, işi kuru gürültüden ileri gitmediği, her şeyin eski hamam eski tas kaldığı çabuk anlaşıldı. K. Tahir … Çağatay Osmanlı Sözlük
įšikti — įšìkti, į̃šika, o (į̃šikė) tr. vlg. 1. K, NdŽ, KŽ, Jž, Rmš įkrėsti, įdrėbti išmatų: ^ Nebūk išsižiojęs, be varna gerklėn inšìks Ds. | prk.: Dirbk i turėsi: niekas tau tų rublių neįšìks Krš. 2. kalbančiojo teiginiui paneigti: Aš įnešiu šitą… … Dictionary of the Lithuanian Language
įveikti — įveĩkti, ia (į̃veikia), į̃veikė KŽ 1. tr. padaryti: Arkliai pačtiniai pristojo, nė botagas nieko neįveikia Žem. Apejau porą sykių aplink stalą, nieko negal įveĩkti, trauka sėsties, i tiek End. ║ atlikti, įvykdyti: Sakau, aš toks nedrąsus, aš… … Dictionary of the Lithuanian Language
įmesti — įmèsti, į̃meta, į̃metė 1. tr. SD404 įsviesti: Kad taip nekenti manęs, matuše, buvo mažą neauginti: buvo nunešti, buvo įmesti į gilų ežerelį StnD9. Įmeskime jį duobėna BB1Moz37,20. Bernelį ... įmetė ing pečių degantį DP140. A ant balą įmetėm, a… … Dictionary of the Lithuanian Language
širdis — širdìs sf. (3) K, Š, Rtr, DŽ, NdŽ; gen. sing. ès KlbIII77(Lkm, Tvr), LKGI226(Ktk, Sv, Lkm), LD266(Lkm, PIš, Ktk, Rš), GrvT17; nom. pl. šìrdes KlbIII77(Lkm, Tvr), LKGI226(Ktk, Sv, Lkm), LD266(Lkm, Plš, Ktk, Rš), LKKXI175(Zt); gen. pl. širdų̃… … Dictionary of the Lithuanian Language
įtikėti — įtikėti, į̃tiki, ėjo; H180, Sut, N, M, LL271 1. tr., intr. Š, BsPII134(Prnv) įsitikinti, būti tikram, neabejoti kuo, dėl ko nors: Aš įtikėjau tėvo žodžiams (tėvo žodžiais) J. Aš pati negirdėjau to čigonės būrimo, bet įtikėjau jos žodžiam iš kitų… … Dictionary of the Lithuanian Language
įversti — įver̃sti, įver̃čia (į̃verčia), į̃vertė 1. tr. K, Rtr, DŽ, NdŽ, KŽ įgriauti, įguldyti, įmesti, įsviesti: Į marias juos įvertė CII571. Invertė duobėn LKKXI165(Zt). Piemenys sugavo avį, surišo kojas ir įvertė vežiman M.Katil. Per ašį iñvertė… … Dictionary of the Lithuanian Language
įvesti — įvèsti, į̃veda, į̃vedė tr. DŽ1; SD1198, SD403, H169, R, R113, MŽ, MŽ147, Sut, M, LL285 1. padėti įeiti: Įvèsk vaiką vidun Š. Kas tavi čia į̃vedė, kaip tu įejai? Yl. Viena kita [gimdyvė] už rankos invedamà [į bažnyčią] Žž. Bobelės nunešė… … Dictionary of the Lithuanian Language
Grammatik der litauischen Sprache — Die Grammatik der litauischen Sprache ist insbesondere durch Flexion gekennzeichnet und darin dem Lateinischen, dem Altgriechischen oder dem Sanskrit ähnlich, insbesondere in seiner Fixierung auf die Endungen zur Angabe des Kasus und in der… … Deutsch Wikipedia
leisti — leisti, leidžia, leido (leidė) I. duoti sutikimą, laisvę. 1. tr., intr. SD311 duoti sutikimą kam nors ką daryti: Ar tau leidė mama tą knygą nusipirkt? Vb. Žilvine, žalteli, leiski leiski mus į tėvelių šalį aplankyt namus S.Nėr. Ji tėvų neleidama… … Dictionary of the Lithuanian Language
įvelti — 1 įvelti, į̃velia, įvėlė Rtr, DŽ1, KŽ 1. tr. taršant, šiaušiant įkišti (pirštus, rankas), sugriebti: Įvelti pirštus į plaukus kam NdŽ. | refl. tr., intr.: Vaikai įsivėlę rankas į tankias garbanas rš. Andriaus pirštai tebebuvo į jo gerbenę įsivėlę … Dictionary of the Lithuanian Language